Bizde masalların niye “Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik,” diye başlayıp, “bir de baktık bir arpa boyu yol gittik” diye devam ettiğini anlayabiliyorum bazen.
Yıllarca Kemalizm’le, askerî vesayetle, “ordunun medyasıyla” mücadele ettikten sonra Türkiye yeni bir döneme girdi.
Askerî vesayet gerilerken “merkez medya” denen ordu medyası da inandırıcılığını ve gücünü epeyce kaybetti.
Şimdi muhafazakâr tabanı temsil eden bir hükümet var.
Bu hükümetin de bir medyası var.
Geçenlerde Alper Görmüş, benden çok daha liyakatli biçimde bu yeni gerçekten ve bu “yeni gerçeğin” sahip olduğu eski hastalıktan söz etti.
Bu “yeni medya” asla hükümeti eleştirmiyor.
Eski “merkez medya” için ordu ne kadar kutsalsa, bu yeni “merkez medya” için de hükümet o kadar kutsal.
Orduyla ilgili hiçbir eleştirilebilir gerçeği merkez medyada okuyamayacağınız gibi hükümetle ilgili hiçbir eleştirilebilir gerçeği de yeni merkez medyada okuyamıyorsunuz.
Değişen bir ülkenin, değişen bir toplumun “değişen” bir medyası olması gerekir, “medya” değişmiyorsa, mutlaka değişmeyen başka bir şeyler daha vardır.
Neyin değişmediğini anlamak için o “medyanın” bağlı olduğu güce yani iktidara bakmak gerekir.
Sanırım orduyla siyasi iktidar arasındaki benzerlik, Şark toplumlarının bütün egemenlerinde ortaya çıkan o büyük yanılsama, “Ben herşeyi doğru yaparım, iyi yaparım, beni eleştirmek bana düşmanlıktır” inancı.